olaygazetecilik @ hotmail.com

 

Toprak yoruldu.

Gökyüzü küstü.

Su, bizden kaçmak istiyor artık.

Biz, bu evrenin nefes alan en zeki canlısıyız ya, belki de en bencil canlısıyız.

Öyle ki, insan; yaşarken tüketiyor, severken yok ediyor, sahip olurken kaybediyor.

Bugün dünyaya zarar veren, hatta belki de tek zarar veren canlı insan.

Ne aslan ne kurt ne de timsah…

Hiçbir canlı yaşadığı yere bu denli zarar vermezken, insan tüm sınırları aştı.

Ve farkında olmadan kendini de tüketti.

 

Bazen düşünüyorum…

Bir ağaç ne zaman bizden bu kadar korkmaya başladı?

Bir göl ne zaman bize yabancılaştı?

Bir kuş ne zaman yönünü değiştirdi?

Doğa bize emanet edilmedi mi?

Peki emanete ihanet edenin sonu ne olur?

Şimdi rüzgar susuyor, toprak çatlıyor, yağmur az yağıyor.

Doğa bize şunu söylüyor;

"Ben beklerim, ben dayanırım. Ama siz, siz çabuk tükeneceksiniz."

İnsan nesli yok olsa dünya kendini ancak 130 senede toparlayabilir.

 

Bugün yaşadığımız krizler gökten inmedi. Bu, insan eliyle inşa edilen bir çöküş.

Daha çok enerji!

Daha çok eşya!

Daha çok tüketim!

Tüketimin kölesi,

Biriktirmenin delisi,

Sahip olmanın esiri olduk.

Ama kimse şunu sormadı: Tüketirken tükenen kim?

Kendi ellerimizle oluşturduğumuz bu sistem bizi nefessiz bıraktı.

Büyük şehirler kurduk, gökyüzünü göremez olduk.

Betonlar diktik, toprağa basamaz olduk.

Eşyalar aldık, kendimizi kaybettik.

Hesap gününe yaklaşırken veriler ortada:

Dünya genelinde her yıl yaklaşık 12 milyon hektar orman yok ediliyor.

Okyanuslarda şu anda 150 milyon ton plastik atık var.

Küresel sıcaklık her yıl yükseliyor, en kötü senaryoya göre 2050’de birçok şehir sular altında kalacak.

Ama en çarpıcı veri bu değil.

En çarpıcı gerçek şu:

Doğa, bizden intikam almıyor. Sadece cevabını veriyor.

Doğa; bizim düşmanımız değil.

Ama biz doğanın düşmanı olduk.

Ve bu savaşta insanın kazanma şansı yok.

Çözüm Yine İnsanda!

Sorunun merkezinde insan varsa, çözüm de yine insanda başlar.

Bilinçli insan.

Sade insan.

Sorumlu insan.

Kurtuluşumuz, sadeleşmekten geçiyor.

Çünkü bugün fazla olan her şey, yarının çöpü.

Bugün aldığımız her gereksiz şey, yarının krizini büyütüyor.

Bir plastik poşet taşımamak.

Bir ağacı kesmemek.

Bir eşyayı yıllarca kullanmak.

Küçük mü? Sakın küçümseme.

Çünkü bir kar tanesi bile çığ başlatır.

Bize ve Bizden Sonra Geleceklere Sözüm Var

Bu çağ tüketime sürüklüyor. Hep "daha çok al, daha çok harca, daha çok sahip ol" diye fısıldıyor.

Ama sahip olmakla büyünmez. Bazen vazgeçmek, insanı büyütür.

 

Bu dünya miras değil. Emanet.

Emaneti korumayanın elleri nasır tutsa da kalbi boş kalır.

Bugün moda olanı takip etmek kolay. Ama dünyayı koruyan olmak, işte o cesaret ister.

Bir tercihiz!

Ya sorunun devamı olacağız, ya çözümün başlangıcı.

İnsanoğlu büyük bir rüyanın içinde kayboldu.

Konforun uyuşturduğu bir uykuda debeleniyor.

Ama bu rüya tatlı değil, bu rüya zehirli.

Eğer şimdi uyanmazsak, bir gün doğa bizi kendi yöntemleriyle uyandıracak.

Ama o gün geldiğinde belki de uyanmak için çok geç olacak.

Biz ya şimdi dururuz ve dönüşürüz…

Ya da çok yakında zaten durduruluruz.

Tercih bizim.

Ama zaman bizim değil.