Bazen o oluyor, değil mi? Gece saatleri, evde tek başınasınız ve gözleriniz indirim sitelerinde sabitlenmiş durumda. Sepete sadece bir kazak, bir çorap atarken buluyorsunuz kendinizi. Sonra bir bakıyorsunuz ki, salonunuz sanki bir felaket gelmiş de, siz de son hazırlıklarınızı yapmışsınız gibi kargo kutularıyla dolup taşıyor. İşte bu, modern çağın en sinsi eğilimi: Doom Spender (Felaket Harcaması) sendromu. Türkçeye "Kıyamet Harcaması" olarak da çevrilen bu durum, aslında geleceğe dair duyulan derin bir karamsarlığın duygusal bir refleksi olarak ortaya çıkıyor. Ekonomik veya sosyal belirsizlikler arttıkça, zihnimiz mantığı bir kenara bırakıp anlık kaçış arayışına giriyor. İnsanlar, kontrol edemedikleri makro sorunlar karşısında, satın alma eylemiyle kendilerine geçici bir kontrol yanılsaması yaratıyorlar. Eğer zihninizde "Zaten yarınlar parlak değil, tasarruf etmenin anlamı yok" düşüncesi yerleştiyse, o anki küçük bir zevk için harcama yapmak, ertelenmiş mutluluğun bedelini ödemek anlamına geliyor. Sabah o kutulara baktığınızda hissettiğiniz şey genellikle tatmin değil, pişmanlık oluyor. Oysa Doom Spender olmaktan çıkış, o dürtü geldiğinde durup sormakta yatıyor: Gerçekten buna mı ihtiyacım var, yoksa sadece anlık kaygımı mı susturmaya çalışıyorum? O kutuların sessizliğinde boğulmadan, yarınlarınıza güvenle bakabilme gücünü yeniden kazanmak, o "Şimdi Satın Al" butonuna basmayı ertelemekle başlar.
Sevgi ve Sağlıcakla kalın...



