olaygazetecilik @ hotmail.com

İnsan Kendinden Kaçamaz
“Niyetin temizliği vicdanın terazisindedir.”
Cüneyd Efendi

Bir insanın hayatını altüst eden çoğu karar, dışarıdan bakıldığında masum gibi görünür. Bir söz, bir susuş, bir davranış… Fakat insanın kaderini belirleyen şey, görünenin kendisi değil; görünmeyenin kimliği, yani niyettir.
Niyet, insanın iç mimarisindeki en sessiz ama en sert taştır.
Ve vicdan…
O taşı her gün tartan tek mekanizmadır.
İnsanlığın tüm tarihinde, hiçbir adalet sistemi vicdan kadar kesin hüküm vermedi.
Hiçbir mahkeme vicdan kadar ısrarcı olmadı.
Hiçbir tanık vicdan kadar ayrıntıları hatırlamadı.
Ve hiçbir insan vicdanından daha uzun süre kaçmayı başaramadı.
Bu yüzden insanın içindeki en büyük gerçek şudur:
Niyetin temizliği, vicdanın terazisinde ölçülür.
Kimsenin görmediği yerde, kimsenin duymadığı anda.
Orada bahane yoktur.
Orada hikaye yoktur.
Orada yalnızca gerçeğin ağırlığı vardır.
Bir insan konuşur; sesini dil üretir ama anlamı niyet kurar.
Bir insan yardım eder; elini kolu hareket ettirir ama değeri niyet belirler.
Bir insan susar; sessizlik dışarıya nötr görünür ama vicdan o sessizliğin nedenini bilir.
Her davranışın arkasında tek bir mimar vardır: niyet.
Bazen o kadar gizlidir ki insan kendi bile fark etmez.
Kendine yüksek bir ahlak payesi biçer, iyilik yaptığını düşünür, adalet savunur, hakikati haykırdığını zanneder…
Ama vicdan osun daha sonra yüzüne vurur:
“Bunu gururun için yaptın.”
“Bu söz, karşı tarafı ezmek içindi.”
“Bu yardım, kendini iyi hissetme çabasıydı.”
“Bu susuş, korkunun eseriydi.”
İnsan dünyada herkesi kandırabilir; fakat niyetini asla kandıramaz.
Çünkü niyet, eylemin çekirdeğidir.
Tohum yanlışsa meyve doğru çıkmaz.
“Toplum davranışa bakar; vicdan davranışın nedenine!”
Sosyal düzen davranış ister.
Toplum, görüntüye göre karar verir.
İnsan, bir maskeyi mükemmel taşıdığı sürece kimse soru sormaz.
Ama insanın ruhunda maskeleri ölçen bir aygıt yoktur.
Vicdan davranışı değil; davranışın arkasındaki yönü tartar.
İnsan zengin olabilir, başarılı olabilir, övülebilir, alkış toplayabilir…
Ama vicdan şunu der:
“Ben senin alkış için mi yoksa hakikat için mi konuştuğunu biliyorum.”
“Ben o sonucu elde ederken içindeki gerçek motivasyonu gördüm.”
“Ben seni sen olmadan önce de tanıyordum.”
Bu yüzden dışarıdan “başarılı” görünen bazı insanların içi rahatsızdır.
Bu yüzden dışarıdan “kaybetmiş” görünen bazı insanlar huzurludur.
Sonucu belirleyen şey eylemin dışarıdaki etkisi değil, içerideki kaynağıdır.
Çünkü vicdanın terazisi popülerlik ölçmez; hakikat ölçer.
Niyet, berrak bir su gibidir.
Ama o suyu bulandıran çok fazla şey vardır:
Kıskançlık.
Güç tutkusu.
Onaylanma ihtiyacı.
Kaybetme korkusu.
Ait olma arzusu.
Öne çıkma isteği.
Kibir.
Hırs.
Görünme çabası.
Bunlar niyetin çevresinde dönen karanlık unsurlardır.
Ve insan bazen niyetini bile bu karışımın içinde kaybeder.
Kendine “Ben doğru olanı yaptım.” diyebilir.
Ama vicdanın cevabı tek cümledir:
“Doğru gibi görünen yanlışı seçtin.”
Temiz niyet bir iddia değildir; bir eylem biçimidir.
Bir insanın niyeti temizse, o niyet üç belirtiden asla şaşmaz:
1. Dürüstlük:
Kimse izlemiyorken bile kendine karşı bile eğilmeden durmak.
2. Tutarlılık:
Rüzgara göre yön değiştirmeyen bir karakter.
3. Emanet duygusu:
Her davranışın bir karşılığı olduğunu bilerek hareket etmek.
Temiz niyetli insan hata yapmaz değil; hata yaptığında saklanmaz.
Kendi karanlığıyla yüzleşir.
Ve bu yüzleşme insanı özgürleştirir.
Dışarıdan bakılınca kader, büyük bir yazgı gibi görünür.
Ama insan biraz durup düşününce gerçeği fark eder:
Kader, insanın niyetini izleyerek şekillenir.
Bir insan kötü niyetle iyi bir yola çıksa da o yol onu duvara sürer.
Bir insan iyi niyetle zorlu bir yola çıksa da sonunda kendine çıkar.
İnsan çoğu zaman kaderini kararlarıyla yazdığını sanır.
Oysa kaderi belirleyen şey, kararların arkasındaki niyettir.
“Ameller niyetlere göredir.”
Hz. Muhammed
Bir insanın niyeti berraksa, yaşam akışı zorlu olsa bile yön doğrudur.
Ve doğru yönde giden insan, gecikse de hedefine varır.
İnsan bazen kendine oyunlar oynar:
“Kızmadım.”
“İncinmedim.”
“Bunu onun iyiliği için yaptım.”
“Ben haklıydım.”
Ama vicdanın bir özelliği vardır:
Sessizleşir ama asla ölmez.
İnsan yanlış bir karar verdiğinde vicdan susabilir.
İnsan birini kırdığında bir süre hiçbir şey hissetmeyebilir.
İnsan kendi çıkarı için bir adım attığında “kimse bilmedi” diye rahatlayabilir.
Ama yıllar sonra, bir gecenin en sessiz vaktinde vicdan ansızın konuşur:
“Biliyorsun, o gün onu neden yaptığını.”
“Biliyorsun, o kelimeyi neden seçtiğini.”
“Biliyorsun, onun kalbini neden kırdığını.”
“Kaç yıldır kaçıyorsun ama ben buradayım.”
Vicdan, insanın hayatındaki en uzun ömürlü tanıktır.
Herkes gider, her şey unutulur; vicdanın kaydı silinmez.
İnsan kendine yalan söyleyerek bir ömür tüketebilir;
Ama vicdan o yalanı asla kabul etmez.
Bugünün insanı dışarıyı temizlemek için yaşıyor:
Görüntüsünü, imajını, çevresini, sosyal medya yansımasını…
Saygınlık, onay, statü… Hepsi davranışın dış yüzü.
Fakat insanın gerçek değerini belirleyen şey görünmeyen taraftadır.
Niyet temizse insan sadeleşir:
Daha az savunur.
Daha az saldırır.
Daha az kıskanır.
Daha az yalan söyler.
Daha az rol yapar.
Çünkü içi kirli olmayan insan, dışarıda savaşmak zorunda kalmaz.
Bir insanın gerçek gücü, sahip olduğu şeylerde değil; taşıdığı özdedir.
Temiz niyet, insanı dışa karşı değil, içe karşı güçlendirir.
Bir insan içindeki karanlığın varlığını kabul ettiği gün, o karanlık söner.
İnkar edilen her karanlık büyür; yüzleşilen her karanlık dağılır.
Bazı insanlar çok konuşur, ama içi boştur.
Bazıları sessizdir, ama dağ gibi durur.
Bazıları büyük başarılar elde eder, ama vicdanlarının önüne çıkamaz.
Bazıları görünmez işler yapar, ama niyetleri gökyüzü kadar berraktır.
Toplum davranışa not verir.
Ama insanın gerçek onuru niyette saklıdır.
Bu yüzden bazı insanların adı tarihe geçer; bazılarının izi bile kalmaz.
İnsanı tarihe yazan şey başarı değildir; niyetin ağırlığıdır.
İnsan bazen en acı verici kararları bile taşıyabilir;
Eğer niyeti temizse.
Bir insan bir kapıyı kapatmak zorunda kalabilir.
Bir dostundan uzaklaşmak zorunda kalabilir.
Bir fırsatı reddetmek zorunda kalabilir.
Bir kaybı göze almak zorunda kalabilir.
Ama içinden şu cümleyi söyleyebiliyorsa ayakta kalır:
“Ben çıkar için değil, doğruluk için bunu yaptım.”
Bu cümle, insanı en fırtınalı gecelerde bile sabit tutan ana çividir.
İnsan davranışıyla değil, niyetiyle yaşar.
Niyetinin ağırlığı kadar değer kazanır.
Niyetinin yönü kadar yol yürür.
İki güç vardır insanın içinde:
Niyet - Yolu çizer.
Vicdan - O yolun doğruluğunu tartar.
Bu iki güç birlikte çalıştığında insan hem kendine hem çevresine güven verir.
Bir insanın gerçek kaderi niyetiyle yazılır.
Ve bir insanın gerçek değeri vicdanında ölçülür.
Dışarının alkışı kadar iç dünyanın sessizliği kıymetlidir.
Dışarının yargısı kadar iç dünyanın huzuru belirleyicidir.
Büyük insanların ortak kaderi şudur:
Çoğu zaman yalnız kalırlar.
Ama o yalnızlık onların ağırlığıdır.
Çünkü vicdanın terazisi ağır olan herkes, insan kalabalığının hafifliğine fazla gelir.
Temiz niyetle yürüyen insan, karanlıkta bile yolunu kaybetmez.
Çünkü vicdanın ışığı, dış dünyanın tüm gürültüsünden daha parlaktır.