olaygazetecilik @ hotmail.com

“İnsan sevmek için neden arar, güvenmek için karakter!”
Mesut Özbek

Toplumların en köklü yanılgısı şudur: "Sevilirsem değerliyim." Bu, bizi anlık duygusal doyuma hapseden bir illüzyondur. Sevgi, bir rüzgar gibi hafifletir ve iyi hissettirir; ancak fırtınada bizi ayakta tutan ve taşıyan tek yapı güvendir.
Sevgi bir duygudur; gelgitleri vardır, koşullara bağlı olarak dalgalanır ve değişebilir. Güven ise bir sözleşmedir; sürdürülebilir bir düzen kurar, davranışın tutarlılığına ve karakterin istikrarına bağlıdır. Bu nedenle, güvenilmek sevilmekten yalnızca önemli değil, daha kalıcı ve temeldir.
Sevgi ve güven birbirinin karşıtı değil, bir hiyerarşisidir. İstikrarlı ve sağlıklı sevginin zemini dahi sarsılmaz bir güvene ihtiyaç duyar. Güven yoksa, en tutkulu sevgi dahi kırılgan bir hevesten öteye gidemez.
Bugün Türkiye'de yaşanan ekonomik, sosyal ve siyasi tüm sorunların merkezinde tek bir kırılma vardır: Toplumsal Güvenin Çöküşü.
Dünya bir "duygusal yorgunluk" çağına girmişken, bizde daha derin bir yapısal sorun yaşanıyor. Yüzeye vuran umutsuzluk, kararsızlık ve yorgunluk dalgaları sadece birer semptomdur. Kök sebep, kurumlar ve insanlar arası istikrarlı güven üretme kapasitesinin çökmesidir.
Ekonomi: Sermaye, yüksek kârdan önce öngörülebilirlik (güven) arar. Güven yoksa yatırım durur, şirketler kapanır.
Gençler: Ülkeyi terk etme isteği, "Sevilmiyorum" değil, "Güvende hissetmiyorum" ve "Önümü göremiyorum" feryadıdır. Bu, tamamen gelecek güveniyle ilgilidir.
İlişkiler: Sadakat değil, belirsizlik konuşulur. İlişkiler duygusal bağdan çok, herkesin tetikte durduğu geçici bir "ihtiyaç işbirliğine" dönüşür.
İnsan, sevildiği yerde değil; kendini güvende hissettiği yerde iyileşir, kök salar ve gelişir. Güven üretmeyen bir kültür, ne kadar sevgi üretirse üretsin ayakta kalamaz.
Güven, basit duygusal iyi niyetle değil, davranışın en derin göstergeleriyle inşa edilen bir mühendislik ürünüdür. Bir krizi garanti eden sevgi değil; krizi yönetecek karakteri garanti eden güvendir.
1. Karakter
Karakter, insanın etik omurgasıdır. Karakteri zayıf olanın davranışı öngörülemezdir. Öngörülemeyen bir davranış ise asla güven veremez. Sevgi bugün besleyebilir, ancak karakter yoksa yarın kolayca yüzüstü bırakılabiliriz.
2. Tutarlılık
Tutarlılık, davranışın zaman ve duruma meydan okumasıdır. Krizde başka, rahatta başka; önde başka, arkada bambaşka olan insan, ne kadar iyi niyetli veya nazik olursa olsun güvenilir değildir. Güven, duruşun istikrarına ödenen bir vergidir.
3. Bedel Ödeme Cesareti
Güven, sorumluluktan kaçmaktan değil, sorumluluğu üzerine almaktan doğar. Güvenin tanımı şudur: Doğru olanı yapmak için bedel ödemeye ve fedakârlık yapmaya hazır olma hali. Korkak insan özünde güvenilmezdir, çünkü kendi güvenliğini her zaman hakikat ve sorumluluğun önünde tutacaktır.
4. Çatışma Yönetimi
Genellikle atlanır, ancak güvenin en kritik testidir. Çatışmadan kaçan, sorunları halının altına süpüren insan güvenilmezdir. Çözülemeyen her çatışma, ilişkiyi derinden zehirler. Güvenli ilişkilerde çatışma yok sayılmaz, aksine yönetilir, konuşulur ve toparlanır.
Sistemleri değiştirmek zor olsa da, güven dönüşümü daima kişisel akılla ve bireysel düzeyde başlayan mikro değişimlerle başlar.
Güvenilir bir birey olmak, yaşam kalitenizi 10/10 seviyesine taşıyan zemindir. Bu zemin; şeffaflık, tutarlılık ve sorumluluk ister:
Tam Gerçek ve Şeffaflık: Yarı gerçekle konuşmak, tam güvensizliktir. Gerçeği saklamadan ve çarpıtmadan konuşma alışkanlığını yerleştirin.
Net Sınırlar ve Söz Tutma: Ne yapacağını bilmeyen değil, ne yapmayacağını net bilen insan güven verir. Söz, güvenin para birimidir; döviz gibi sürekli değer kaybetmemelidir.
Krizde Sorumluluk ve Görünürlük: Normal zamanda görünür, zor zamanda ortadan kaybolan insan, güvenin mezar taşıdır. Kriz, kim olduğunuzu gösterir. "Ben yaptım" diyerek sorumluluğu sahiplenen, kaçmayıp görünür olan insan güven üretir.
Sevilmek bir lütuftur; ama güvenilmek, karaktere dayalı bir hakkediştir.
Sevgi geçebilir ve koşulları değişebilir; ancak karakterle kazanılan güven kalıcı olur. İnsanın gerçek değeri, insanların onu sevmesinden değil, fırtına dindiğinde dahi ona güvenmeye devam etmesinden anlaşılır.
Türkiye'nin bugün ihtiyacı daha fazla duygusal sevgi değil; daha yüksek düzeyde güven üretme kapasitesidir.
Güven üreten kazanır. Güven veren büyür. Güven taşıyan ayakta kalır.