olaygazetecilik @ hotmail.com

Gülmek Yetmez: Pratchett ve Düzeni Sarsan Mizah

 

Bazı yazarlar dünyayı anlatır. Bazıları ise onu soyar, çıplak bırakır ve üstüne kahkahayla güler. Terry Pratchett, işte tam da bunu yaptı. O, edebiyatın soğuk duvarlarını yıkıp yerine bir ayna koydu. Ve bu aynaya bakan herkes, kendini ve içinde yaşadığı düzeni gördü: Çelişkileriyle, absürtlüğüyle, trajikomik saçmalıklarıyla.

 

Diskdünya bir fantezi serisi gibi görünse de, aslında otoritenin ikiyüzlülüğüne, toplumun uyutulma biçimlerine ve insan doğasının içler acısı haline dair zekice bir alegoriydi. Pratchett, krallıkların aslında birer şirket, dinlerin bir pazarlama stratejisi ve kahramanlık hikayelerinin kötü yönetimi örtmek için kullanılan sis perdesi olduğunu anlatıyordu. Ama bunu vaaz verir gibi değil, kahkahalar attırarak yapıyordu. Tıpkı Kemal Sunal gibi.

 
Pratchett’in hiciv anlayışı, Aristophanes’ten mirastı. Antik Yunan’da demokrasi yeni filizlenirken, Aristophanes politikacıların boş vaatlerini, halkın kandırılma biçimlerini ve sistemin çelişkilerini sahneye taşıyordu. Bulutlar adlı oyununda sofistleri yerden yere vururken, Eşek Arıları ile yozlaşmış yargı sistemini hicvetti. O gün Atina mahkemelerinde dönen dolaplarla, bugün sosyal medya algoritmalarının kamuoyunu yönlendirme şekli arasında gerçekten fark var mı?

 

Kemal Sunal da bunu Türkiye’ye uyarladı. Zübük’te yozlaşmış politikacının seçmeni gözünün içine baka baka kandırmasını izlerken gülüyoruz, ama sonra fark ediyoruz ki aslında hâlâ aynı düzen içinde yaşıyoruz. Kibar Feyzo’daki toprak ağalarının düzeni, Diskdünya’daki aristokratların halkı uyutma yöntemlerinden farklı mı? Zübük sadece bir film değil; 40 yıl sonra hâlâ siyasi sahneyi tarif eden bir belgesel gibi izleniyor.

 

Pratchett’in en büyük farkı, bu düzenin anlamsızlığını sadece göstermekle kalmayıp onun neden sürdüğünü de sorgulatmasıydı. Ona göre, bürokrasi yalnızca kimse saçmalığına gülmediği için ayakta kalıyordu. Güç sahipleri, sadece insanların onları sorgulamak yerine hayranlıkla izlediği için güçlüydü.

 
Bugün hâlâ büyük liderler yüceltiliyor, saçmalıklar büyük ciddiyetle savunuluyor ve "yenilik" diye sunulan sistemler aslında eski düzenin yeni ambalajlı versiyonları olmaktan öteye gitmiyor. Bürokrasi, yapay zeka destekli sistemlerle “hızlandırılıyor”, ama hâlâ her belgeyi üç farklı yerden onaylatmak gerekiyor. Demokrasi, insanların hür iradesiyle şekilleniyor deniyor, ama seçim kampanyaları sosyal medya algoritmalarının insafına kalmış durumda.

 

Tam da Pratchett’in dediği gibi: “Bir sistem çok mantıklı görünüyorsa, kesinlikle bir şeyleri gizliyordur.” Ne de olsa, en karmaşık yasa maddeleri en basit dolandırıcılıkları örtbas etmek için yazılır.

 

“Sadece Gülmek Yetmiyor!”
 

Ama Pratchett, Sunal ve Aristophanes sadece otoriteyle dalga geçmek için mizah yapmadılar. Aynı zamanda yerine ne koyulacağını da düşündüler. Körü körüne inanmanın aptallık olduğunu anlattılar, ama körü körüne reddetmenin de aynı derecede aptalca olduğunu gösterdiler. İnsanlara dogmalar yerine sağduyu, korku yerine zeka, boyun eğmek yerine sorgulamak gerektiğini öğrettiler. Çünkü bir şeyin eski olması onu doğru yapmaz. Yeni olması da. Doğruluk, eleştirildiğinde ayakta kalabilendir.

 

Bugün yapay zekanın insan yaratıcılığını tehdit edip etmediği tartışılırken, insan yapımı saçmalıkların sorgusuz sualsiz kabul edilmesi, Pratchett’in, Sunal’ın ve Aristophanes’in hicivini haklı çıkarıyor. Bürokrasi hâlâ kendi varlığı için kendini büyütüyor. Siyaset hâlâ boş vaatler üzerine kurulu.

 

Peki biz ne yapacağız?

 

Belki de en büyük bilgelik hâlâ bir komedi maskesinin ardından geliyordur. Ama belki de artık sadece gülmek yetmiyordur. Tıpkı Zübük’ün, İnek Şaban’ın, Aristophanes’in karakterlerinin ya da Pratchett’in kahramanlarının yaptığı gibi: Kahkaha atarken, harekete geçmeye başlamalıyız. Çünkü mizah sadece bir rahatlama aracı değil, aynı zamanda bir uyanış çağrısıdır. Ve uyanmak, sadece gülmekten daha fazlasını gerektirir.