olaygazetecilik @ hotmail.com

Kırk iki yıl... Dile kolay, bir çocuğun doğup lise çağına gelmesi ve çoluk çocuk sahip olması kadar uzun bir süre. Bu süre zarfında ne bir yalan habere imza attım, ne kimseye iftira attım, ne de kalemimi bir tehdit aracı olarak kullandım. "Alaylıyım" derken başım dik; çünkü bu mesleğin okulunu sıralarda değil, sokağın tozunda, insanın nabzında öğrendim.

Bugünlerde meslek büyüklerimizden zaman zaman sert eleştiriler alıyoruz. Elbette başımızın üstüne; eleştiri, körelmeyi engeller. Ancak kabul etmeliyiz ki; dünün daktilo başındaki gazeteciliği ile bugünün dijital hızı aynı kulvarda koşmuyor.

Haber Artık Matbaaya Değil, Ekrana Yarışıyor


Eskiden haber bir gün sonraki gazeteye yetişirdi; şimdi saniyeler içinde ekrana düşmek zorunda. Bugünün gazetecisi sadece yazan değil; aynı zamanda kameraman, editör ve sosyal medya uzmanı. Bizler bir yandan doğruyu bulmaya çalışırken, diğer yandan klavye başındaki "linç kültürüyle" göğüs göğüse çarpışıyoruz. Bazen yanlış yaptığımız için değil, tam tersine, sadece doğruyu yazdığımız için hedef tahtasına oturtuluyoruz.

Gürültü Geçer, Emek Kalır


Şu bir gerçek: Teknoloji ne kadar ilerlerse ilerlesin, etik çizgisini bozmayan ve kalemini satmayan gazeteci eninde sonunda ayakta kalır. Okur, kimin neyi neden yazdığını zamanla süzer, ayırır. Gürültü geçer, hakaretler unutulur; ama dürüst bir emeğin bıraktığı iz silinmez.

Eksiklerimiz, hatalarımız olabilir. İnsan olanın hatası bitmez. Ama niyetimiz belli, yolumuz belli. Benim için gazetecilik; koltukta oturup ahkâm kesmek değil, sokakta vicdanın sesini dinlemektir.

Son söz niyetine: Diploma bir kapıyı açabilir ama o kapıdan içeri girip başı dik yürümek sadece vicdanla mümkündür. Her şeye rağmen, inatla doğruyu yazmak hâlâ dünyanın en onurlu işidir.