Bizim gibi hayatının en güzel yıllarını tamamen ideolojik kamplaşmalar içerisinde geçiren bir nesil için “Kırmızı çizgiler” ibaresi nerede ise hayatımızın tümünü esir almış gibiydi.
Kendi dünya görüşümüz çerçevesinde feda edemeyeceğimiz ne varsa tamamını “-O bizim kırmızı çizgimizdir, şartlar ne olursa olsun iş o noktaya geldiğinde kırmızı çizgimizi çeker gerekirse hayatımızdan vaz geçeriz” şeklinde tarif ederdik.
-Bayrak kırmızı çizgimizdi
-Vatan kırmızı çizgimizdi
-Kıbrıs kırmızı çizgimizdi
-Milliyetçilik kırmızı çizgimizdi
-İdeallerimiz kırmızı çizgimizdi
-Türk dünyası kırmızı çizgimizdi
İle başlayan ve daha yüzlercesi ile devam eden “Kırmızı çizgiler” nerede ise hayatımızın temel taşları haline gelmiş durumdaydı.
-Sovyetlerin parçalanması
-İki Almanya’nın birleşmesi
-Asla bölünmez denilen Yugoslavya’nın içerisinden önce altı sonrada dokuz devletin çıkması
-Hemen yanı başımızdaki Ortadoğu coğrafyasındaki ülke sınırlarının baş döndürücü bir hız ile değişmesi
Karşısında hiçbir şey yapamamamız ve olup bitenleri elimiz böğrümüzde takip etmemizin elbette ki bize de yansıması olacaktı, nitekim oldu.
Bayrak şairi Arif Nihat Asya bu durumu yıllar önce görmüş olmalı ki bizim karşı karşıya kaldığımız süreci
“Bize bir nazar oldu
Cumamız pazar oldu
Ne olduysa hep bize
Azar, azar oldu”
şeklinde anlatmıştı.
Dünyanın bugünlerde ismi “Akıllı” olan bir cep telefonuna hapsolduğunu da gördüğümüzde artık söz konusu “Kırmızı çizgilerin” de büyük bir çoğunluk için hiçbir anlam ifade etmediğini görüyor, üzülüyoruz.
Kırmızı çizgilerimizden vazgeçmemiz aslında bir noktada kendi inançlarımızdan ve değerlerimizden de vazgeçtiğimiz anlamını taşıyor, lakin yazımızın başında anlatmaya çalıştığımız ideolojinin yanımızdan yavaş yavaş çekilmesi ile ortaya hiçbir değere inanmayan son derece değersiz bir topluluk kaldı.,
İşimiz gerçekten her zamankinden daha da zor.