“İnsan Kendini Neye Verirse Ona Dönüşür.”
Hayat üzerine söylenen büyük sözlerin çoğu, insanı rahatlatmak için vardır. Oysa gerçekler rahatlatmaz; sarsar. Bu yüzden baştan gereksizi ayıklayalım. En yalın, en sert gerçek şudur: İnsan, yaptığı tercihlerden ibarettir. Ne düşündüğünden, ne hissettiğinden, neye niyetlendiğinden değil. Tercih, insanın hayata attığı imzadır. Hayat da o imzaya bakar.
İnsanın kaderi büyük anlarda yazılmaz. Büyük konuşmaların, dramatik sahnelerin içinde değil. Kader, çoğu zaman kimsenin fark etmediği küçük bir “evet” ya da “hayır”da şekillenir. Bir alışkanlığı sürdürüp sürdürmemekte, bir yanlışı kabullenip kabullenmemekte, bir korkunun arkasına saklanıp saklanmamakta… İnsan kendini neye verirse, ona dönüşür. Söz değil yön belirler; niyet değil istikamet.
“Ama insan her şeyi seçemez.”
Doğru. Kimse doğduğu aileyi, ülkeyi, bedenini, ilk şartlarını seçmez. Mesele şartları seçmek değil, şartlar karşısında kim olmayı seçtiğindir. Aynı koşullarda biri iradesini büyütürken diğeri teslim oluyorsa, belirleyici olan şartlar değil tercihlerdir. Seçemediklerin kaderin olabilir; ama seçtiklerin karakterindir. Hayat da karakterle ilgilenir.
İnsanın en büyük kaçışı, sorumluluğu koşullara devretmesidir. Sistem, ekonomi, aile, geçmiş… Bunlar gerçektir; ama belirleyici değildir. Eğer belirleyici olsalardı, kimse bulunduğu yerden bir adım ileri gidemezdi. Oysa tarih, imkânsızlık içinde yön bulan insanlarla dolu. İnsanı yere seren fırtına değildir; yanlış rotaya inatla tutunmaktır. Büyük yıkımlar, büyük olaylardan önce gelir. Önce tercih çözülür, sonra hayat.
“Biraz daha düşüneyim.”
Bu cümle, aklın değil korkunun ürünüdür. Düşünmek risksizdir; seçmek bedel ister. Bu yüzden insanlar zihinlerinde cesur, hayatlarında çekingen yaşar. Herkes geleceğini düşünür; çok azı geleceğini seçer. Çünkü seçim, ihtimallerden vazgeçmeyi gerektirir. Ve insan en çok vazgeçmekten korkar.
Modern kültür bu korkuyu parlatır: “Tüm kapıları açık tut.” Bu, özgürlük gibi sunulur. Oysa bu, yönsüzlüktür. Bütün kapıları açık tutan, hiçbir kapının arkasında hayat kuramaz. Yerleşmeyen derinleşemez; derinleşmeyen büyüyemez. Çok seçenekli olmak güçlü olmak değildir. Net olmak güçlü olmaktır.
“Ama çok yönlü olmak gerekmez mi?”
Hayır. Çok yönlü olmak ile dağılmak aynı şey değildir. Yüz yerden biraz almak, bir yerden çok almanın yerini tutmaz. Genişlik bir erdem değildir; netliktir. Bir insanın yükselişi, gidebileceği yolların çokluğunda değil, vazgeçtiği yolların berraklığında başlar. Bir kapıyı kapatmak, bir ihtimalden kaçmak değil; bir kimliğe bağlanmaktır.
İnsanın gerçek gücü, sahip olduklarında değil; vazgeçebildiklerinde görünür. Fazlalık taşımak kas ister, bırakmak irade. Hayat, ilerleyemeyenlerin önüne hep aynı aynayı koyar: “Senin olmayanla meşgulsün.” Kapasite yük taşımakta değil, yük azaltmaktadır.
Genç kuşak bu noktada ağır bir yanılgının içinde. Her ihtimali açık tutmayı güç sanıyorlar. Oysa bu güç değil, erteleme. Kimlik ertelendikçe karakter zayıflar. “Zamanla bakarız” cümlesi, çoğu zaman düşüncenin değil, kaçışın ifadesidir. Hayat “sonra” kelimesine karşı sabırsızdır. Sen seçmedikçe, o seçer. Ve hayatın seçimi nadiren merhametlidir.
“Hayaller olmasa insan nasıl yaşar?”
Doğru. Ama her hayal masum değildir. Her hedef bir bedel ister. İnsan, ödeyemeyeceği bir bedelin hayalini kurmaya başladığında içten içe çürür. Çoğu insan yorgun değildir; yanlış hayallerin borcunu ödemektedir. Hakikat basittir. Bedelini ödemediğin hiçbir şey senin değildir.
Bir karakterin gerçek sınavı seçim anında değil, seçimden sonra başlar. Seçmek herkes için mümkündür; sürdürmek çok az kişiye nasip olur. Geriye dönmemek, gölgeye sığınmamak, yanlış anlaşılsa bile yürümek… Bunlar inat değildir; insanın kendi kararına duyduğu saygıdır.
“Ne olursa olsun.”
Bu cümle teslimiyet değildir. Seçim hakkının hayata devredilmesidir. Hiçbir büyük hayat bu cümleyle inşa edilmez. Büyük insanların cümlesi daha nettir:
“Bunu istiyorum. Bedeli neyse öderim.”
Tercih zamanla değişebilir. Bu bir zayıflık değildir. İnsan büyür, yanılır, acıdan geçer. Ama içsel doğru terk edilirse, ruh çöker. Başarı bile bunu telafi edemez. Çünkü karakter, insanın içindeki son payandadır.
Bir gün herkes aynanın karşısında aynı soruyla yüzleşir:
“Ben neyi seçtim?”
Bu soru yıkmak için değil, uyandırmak için gelir. Cevap yoksa, boşluk başlar. O boşluk, ertelenmiş tercihlerin biriktirdiği borçtur.
Hayat seni beklemez.
Sen bekledikçe o seçer.
Sen seçtikçe hayat şekillenir.
Bugün bir seçim yap. Büyük olmak zorunda değil; gerçek olsun. Bedel istesin, can yaksın, içini titresin.
Seçtiğin şey kaderindir.
Seçemediğin şey yükün.
Hayat, insanın kendine attığı imza kadar gerçektir.
O imza tercihle atılır.
Hayat tercihtir.
Ve insan neyi seçiyorsa, hayatı odur.



