olaygazetecilik @ hotmail.com

17 Ağustos 1999 yılında meydana gelen depremin üzerinden 24 yıl geçti.

Bu afeti Gebze’nin Osman Yılmaz Mahallesi Şehit Numan Dede Caddesi üzerinde ki 5 katlı apartmanın en üst katında eski eşim Arzum ile birlikte yaşadım. Evde televizyon, dolaplar, mutfakta ki araç ve gereçler, tabak çanak ne varsa hepsi yerlerdeydi…

Bir türlü bitmeyen bir depremi yaşıyorduk…Okulda bize öğretilen depremde kapı eşiğinde durun bilgisine rağmen sarsıntının etkisiyle elinden tuttuğum eşim ve elimde karanlıkta önümüzü görmek için yaktığım çakmak ile merdivenlerden aşağıya inerken bütün apartman ahalisinin benim yaktığım çakmak ile peşime takılıp dışarı çıktığımızı çok iyi hatırlıyorum….

O zamanlar Gebze’de günlük Posta Gazetesi’ni yayınlıyordum. Öte yandan da ATV’nin Gebze muhabirliğini yapıyordum. Dışarı çıktıktan sonra ilk şoku atlattıktan sonra “gazetecilik” yapmamız gerekiyordu, ancak az önce korkuyla indiğimiz 5 katlı apartmanda kalan ATV’nin bana zimmetlediği kamerayı evimden almam gerekiyordu. Yaklaşık 50 saniye süren depremden hemen 10 dakika sonra apartmana girdim ve kameramı, fotoğraf makinamı alarak koşarak aşağıya indim….

O tarihte cep telefonu vardı ama yaygın değildi, telefonlar zaten “akıllı” değildi…Cep telefonu olsa da bir kıymeti yoktu çünkü deprem ile birlikte normal iş ve ev telefonları bile felç olmuştu. O zamanın radyo istasyonları bile yayın yapamaz hale gelmişti…İletişim “sıfır”dı…

Darıca’da büyük bir sitenin çöktüğünü ve onlarca insanın enkazın altında kaldığını öğrenir öğrenmez kameramızla birlikte yürüyerek Darıca’ya gittik…Yanımda şimdi Gebze’de Anibal Gazetesi’ni yayınlayan İrfan Yormaz, kardeşim Ufuk Yörük ve eşim Arzum vardı….

….

Korkunç, acı, hüzün ve gözyaşı dolu görüntüler çektik….  

Deprem yaklaşık bir dakika devam etmiş ve resmi rakamlara göre 16 bin insanımız enkaz altında can vermişti.

deprem çok şiddetliydi (7,4) ve çok uzun sürmüştü. Sabaha karşı olmuş ve insanları yatakta yakalamıştı.

….

 Darıca’dan sonra yine bulduğumuz bir kamyonetle Körfez’e doğru yol aldık, bir yerden sonra yine yürüyerek yıkılan binaları gördük.

Fay hattının üzerindeki birkaç bina sağlam kalmıştı. Çok geniş bir alan tahrip oldu. Marmara Bölgesi'nin neredeyse altı üstüne geldi. Yollar kaydı, köprüler yıkıldı, demiryolu bağlantısı kesildi. Bu durum gönderilecek yardımları olumsuz etkiledi. Telefon sistemi çöktü, haberleşme mümkün olmadı.

Marmara yıkılmıştı. Kıyılar bile denizin içine kayıp gömülmüştü.

On binlerce insan enkaz yığınlarının altındaydı. Aileler, görevliler, herkes perişandı. Annelerin, babaların, kardeşlerin, evlatların, komşuların cesetleri tek tek çıkarılıyordu. Türkiye korkunç bir felaket yaşamıştı.

‘‘Meğer biz 16 Ağustos günü ne mutlu bir ülkeymişiz de, bunun değerini bilmiyormuşuz...’’ dedik…

Çektiğimiz görüntüleri üzerimizde pijama, ayağımızda terliklerle ATV Haber Merkezi’ne İstanbul’a parasını sonra vermek şartıyla Gebze’den tutuğumuz taksiyle ulaştırdık…Biz gazetecilik yaptık ama binlerce can bu depremde hayatını kaybetti…

”Hepsine Allah’tan rahmet diliyoruz…”

Aradan 24 yıl geçti…

Kahramanmaraş depremi ile birlikte aynı acıyı bir kez daha yaşadık…10 ilimizde, tüm Türkiye’de devletimizin gücüyle, milletimizin inancıyla, Allah’ın izniyle bu asrın afedini de atlatacağız…."gün, sen – ben ayrımıyla, yersiz polemiklerle vakit kaybedecek bir gün değildir. Gün her şeyden ve hepsinden önemlisi; bir olmak, beraber olma günüdür" 

Yitirdiğimiz pırıl pırıl binlerce insanlarımıza Allah'tan rahmet diliyorum.

Allah ülkemize başka felaketler göstermesin.