Herkes iyi bilir dedikodunun iyi bir şey olmadığını ama, yine de geri durmaz, onu bunu çekiştirmekten.
Arkasından olur olmaz konuşmaktan, avcı hikayelerini gölgede bırakacak cinsten iftiraları sıralamaktan.
...
En kötüsü, en ağır, en geri dönüşü imkânsız olanı ise, amacından çıkarak, acımasızca yuva yıkacak veya bir insanın istikbaliyle oynayacak şekilde intikam duygularını ön plana çıkararak bilinçli yapılan eleştiriler, dedikoduların olması, yapılmasıdır.
...
İşte bunu yapanlar hasta ruhlu ve psikolojisi bozuk kişilerdir. Dinimiz kesinlikle dedikoduyu yasaklamış. Büyük günah olduğunu belirtmiş.
Hal böyle iken, ne yapılsa, ne edilse de önüne geçilmesi mümkün değil bu illettin..
Zaten bir düşünürün şu sözü herşeyi özetliyor:
"Dedikodu; basit ruhlu kimselerin eğlencesidir.”
"Cesaretin varsa arkasından söylediğini yüzüne söyle.."
Demek istediğim şu;
İnsanları olduğu gibi bırakın ve kabullenin.
Herkes kendi yolunda istediği şekilde ilerlesin. Bırakın düşsün ve kalksın, her düştüğünde bir şey öğrensin.
Hem ne diyor Yunus Emre;
Olsun be aldırma Yaradan yârdır..
Sanmaki zalimin ettiği kârdır..
Mazlumun ahı indirir şâhı..
Herşeyin bir vakti vardır..!
.. ve bu söze bir ilave de Hz. Mevlana'dan bana gelsin:
Uğraşma boşuna
Seni ancak gördükleri ve duydukları kadar anlayacaklar. Kimse, bin sen daha olamayacak bu dünyada.
Kimse tam anlamıyla sende seni bulamayacak.
...
Gücün yetmeyecek herhangi bir icat edilmiş dilde kendini tam anlamıyla anlatmaya, gördükleri kadar, kendi anladıkları kadar anlayacaklar..