1967'de Amerikan Hastanesi'nre çalışan doktor Güngör Güven Tuzla'da zıpkınla balık avlamak için daldığı sırada bölgede bulunan köpekbalıkları tarafından parçalandı. Aralarında Rahmi Koç'un da olduğu bir grup dalgıç yaptığı aramalarda, Dr. Güven'in yalnızca elini ve parçalanmış dalış malzemelerini bulabildi.

Hazırlayan: Ünsal Sezer
Bilinen ilk zıpkıncı kaybımız ve o yıllarda Tuzla

Eskilerden duyduğum kadarıyla Tuzla’daki olaydan bahsedeyim.
Rahmetli Doktor Güngör Güven bu kazaya kadar hafta sonları Tuzla’ya gelir scuba donanımı ile yerel balıkçılardan bir tekne kiralar ve Fener adasının İstanbul yönünde olan kayalara dalıp yiyeceği kadar balığı zıpkınla avlayıp dönermiş. O zamanlarda tüple Gene böyle bir hafta sonu Şu an oda rahmetli olan Kambur Kenan’ın teknesi ile yanlarına Güngör Güvenin oğlu da olmak üzere açılıp aynı yere dalışa giderler. Scuba donanımı ve zıpkınını hazırlayıp dalar ve sonrasında bu üzücü olay gerçekleşir. O zamanlarda her türlü sinarit, mercan, kılıç gibi şu anda olmayan türler ve baltabaşlarında 5-6 kilolukları mevcutmuş.
Cam gibi gözüken suda bir anda fokurdamalarla beraber kanda görününce teknedeki çocuğun halini bir düşünün.
Sonrasında Rahmi Koç’un da aralarında olduğu bir gurup dalgıç yaptığı aramalarda rahmetlinin yalnızca elini bulabildiler. Köpek balığı iri yelesiyle Tuzla sahilinde de dolaşıp çevreye korku salmıştır. Üzerine boşaltılan 1 şarjör tabanca mermisini de iplemeden uzaklaşır gider.
Şu anda o kaya "Doktorun taşı" diye anılmaktadır. 10 metre giden mera bir anda taşlarla karışıp 30 metrelere düşüyor böyle bir bölge. Oraya nadiren yaptığımız dalışlarda zaman zaman o korkuyu bizlerde hissederiz.

Sonrasında ülkemizde ilk kez zıpkınla balık avı yarışması Doktor Güngör Güven adına Tuzla’da yapılmıştır. Müsabakada Yılmaz Aygün şampiyon olmuştur.

Merhumun saldırıya uğradığı yere, bulunan eli konulup temsili bir mezar sualtına arkadaşlarınca hazırlanır.
Sonrasında merhumun eşi ve bir gurup arkadaşı her ölüm yıldönümünüde o bölgeye gidip suya hazırladıkları çelenki bırakıp "temsili mezarı" ziyaret eder olmuşlardır.

O yıllarda Tuzlada fokta mevcuttu; beyaz köpekbalığının en önemli besin kaynağı olan fokları izlemiş olması ihtimal dahilindedir.
Tuzlanın en eski balıkçılarından rahmetli Şaban reisle yaptığım sohbette o yıllarda köpek balığının da para ettiğinden parekete ile köpek balığı yakaladıklarını da söylemişti.
Ancak irileri çoğu zaman oltayı ve pareketenin ana ipini kopardıklarından parekete hasar görüyormuş.
Birgün askeriye uçağı hedef planör çekerken kullandığı çelik tel uçaktan kopup denize düşüyor ve Şaban reis’te bu telin yeterince sağlam olduğunu düşünüp pareketede kullanıyor. Ve bu pareketede oltayı ısırıpta değilde çelik tele bir şekilde dolanarak Tuzlada o güne kadar yakalanan en büyük köpekbalığı yakalanıyor. Anlatılan balık büyük ihtimal Büyük beyaz. Çünkü bu sularda sırtında yeleli büyük camgözler bulunmuyor.
Bunun dışında Tuzladan her yıl 1-2 büyük camgöz çıkar fakat bunlarda 4 metreyi aşan yok gibidir daha büyüğüde olabilir ancak ağa vurmuyor ya da vursa da ağı parçalayıp gidiyor. Bu balıklar derin sulara atılan mezgit ağlarından çıkarlar ve sırtlarında yele(sırt yüzgeci) yoktur. Oysa yakalanan balık 6 metre civarı ve sırt yüzgeçli ve boyuna göre de oldukça kalın imiş. Bu tanım sadece büyük beyaza uyuyor.
Tuzla sahilinde görülen büyük köpek balığının yeleli olduğundan ve Güngör Güveni parçalayanında yeleli olduğundan bahsedilir. Yani nadiren de olsa o yıllarda Büyük beyazlar Tuzla sığlıklarına kadar giriyorlarmış.

1970 sonrası büyük beyazı yörede gören olmamıştır. Yakın dönemde ağlardan çıkanlar en az 100 metre derinlikte olan dip camgözleridir.
Şaban reisle yaptığım o sohbetten bir iki aklımda kalanda o yıllarda attığı bir ağdan 90 istakoz çıktığı ve diğer bir ağı ise kaldırırken ağın tamamen parçalandığını ve etrafta üzerinde ağ parçalarıyla 10 ar kiloluk mercanların yüzdüğünü unutamadığını söylüyordu. Yani binlerce mercan ağı paramparça etmiş üzerinde ağ parçalarıyla 20 ye yakınını çevreden topladığını söylemişti.
Ve motorunda olmadığı o yıllarda Tuzlada tutulan deniz mahsulleri kürek gücüyle adalara yada istanbul haline ulaştırılırmış.
Ne günlermiş... Eskileri yakaladığınızda biraz kurcalayın bakın neler çıkacak.
Güngör Güveni rahmetle anarken Allah böyle üzücü olaylardan her birimizi korusun.
Güngör Güven’in ölümünün bir kısım insan ise dinamitten olduğunu söylüyor. Buda bir görüştür. Çünkü köpekbalığının bir insanı bu kadar parçaladığı görülmüş bir durum değildir. Vücuttan sadece bir el bulunmuştur. Dalgıcın üstünde balık taşıması ve çevrede Beyaz köpekbalığının besleneceği kadar fok olmaması belki de bu sonucu getirdi bilemeyiz. Belki de vücudun ana kısmı o zaman dalgıçların dalamıyacağı bir derinliğe yada başka bir yere akıntıyla sürüklendi.
Halkın söyledikleri bunlar. Birde o zamanlar buralarda dalan, Bu spor henüz "elit" iken yapan iki değerli insanın birbirinden farklı iki görüşünü de "Sualtı Dünyasından" alıntı iki farklı bölümle sizlerle paylaşmak isterim.
Giovanni Calich:
Burgazada 1929 doğumlu Coni Calich, dalmaya 10 yaşında başlamış. Calich, maske ve paleti Türkiyeye ilk getiren kişi. Adalar su sporları kulübünün kurucusu. Lakabı ise "Şnorkelci Coni"
Röportajda şunları söylemiş.
Ben dinamit yüzünden olduğuna inanıyorum. Doktor Güngör Güven yıllar önce Tuzla’da dalarken ölmüştü. Yalnızca elbisesinden bir parça, ezilmiş maskesi, tüpü, ağırlığı ve dört el parmağı bulunmuştu. Bunun bir köpekbalığı vakası olduğunu söylediler ama ben orada atılan bir dinamit yüzünden öldüğünü düşünüyordum. Çünkü köpekbalığı olsaydı neden elbisesinden bir parçayı bulsunlar. O basınçta elbisenin çıkması mümkün değil. Hayvan çekirdek yer gibi bu parçayı tükürdü mü?
Bu gerçekten çok ürkütücü bir olaydı. Ben bu olaydan sonraki Cumartesi günü korkumu yenmek için oraya gittim; ve daldım. Bu korkuyu yenmek çok önemliydi. Bende üzerine gittim. İlk gece dalışını yaptığımda da dibe inip fenerimi söndürmüştüm. Sonsuz bir karanlıktı, o zaman ölümü hissetmiştim. Tekrar yaktığımda ise sanki yeniden doğmuş gibi olmuştum.
Güngör Güvenin öldüğü yer gerçekten balığın çok bol olduğu bir yerdi. Oğlumu her sene düzenlenen yarışmalar için o kayaya götürdüm. Roberto (Coninin oğlu) 1979 yılında Güngör Güven taşında sekiz lipsoz vurararak hem Sualtı Zıpkınla Balık Avlama yarışmasında birinci oldu hemde Türkiye şampiyonu oldu.
Zareh Magar
Zareh Magar ilk dalıcılarımızdan olmasının yanı sıra Türkiye’nin ilk sualtı fotoğrafçılarından. İlk sualtı fotoğrafını 1958 de çekmiş.

Röportajda şunları söylemiş.

1967-68 yıllarıydı. Tuzlada Belçika Sualtı Federasyonundan bir bayan ve eşi ile dalıyorduk. O gün denizde anormal bir hareketlilik vardı. Sanki balıklar aşağıdan yukarıya çıkıyordu. Hatta Belçikalı bayan "Burası Kızıldenizmi kuzum. Nasıl bu kadar bolluk oluyor?" dedi. "Bana da öyle geliyor ama nedenini bilmiyorum" dedim. Doktor Güngör Güven bizden 50-60 metre açıkta dalıyordu. Sonra biz dalışı bitirdik, çıktık. Kambur Kenan diye bir balıkçı vardı. "Doktor bey yardım" dedi, "Güngör beyin kabarcıkları yok oldu" ve bir yarım dalış elbisesi gösterdi. Elbisenin üzerinde baklava baklava diş izleri vardı. Şöyle bir baktım, "Evet, ne düşündüğünü biliyorum ama inip bir bakmamız gerekli. Belki bir yere sıkışıp kalmıştır." dedi. Çocuklarda ağlamaya başladılar. "Ne olur babamızı kurtarın" diye. Biz kalktık gittik hatta Belçikalı çiftin arasında bir tartışma oldu. Adam eşinin dalmasını istemedi. Bunun üzerine eşi madam Rose "Beraber daldık, doktoru yalnız bırakamam bizimde gitmemiz gerekli yoksa boşarım seni" dedi. Aşağı yukarı 43 metreye daldık. Sonraları Doktor bomba atıyormuş gibi söylentiler çıkarttılar. Ama hiçbiri doğru değil. Bomba atılmış olsa etrafta balık ölüleri ve bulanıklık olurdu. Oysa öyle bir şey yoktu ancak ağırlık kemerini ve maskesini bulduk. Maskesi çatlamıştı. Belli ki üzerine büyük bir basınç gelmişti. Tüpü yoktu. Sonra Aya Yorgi burnunda bulundu. Birde sol elinin 4 parmağını buldular.
Aslında Güngör Güven çarşamba günleri hiç dalmazdı. Cumartesileri dalardı. O gün çarşamba günü dalmıştı. Buna da bir rastlantılar zinciri sebep olmuştu. Nejat Eczacıbaşı yakın dostumdu. Ona uzun zamandır bir balık sözüm vardı. Tuzlada 12-13 metrede uzun bir etek vardır. İşte orada 8 kiloluk bir sinarit vurmuştum. Nejat beye telefon ettim "istediğin balık hazır" diye "Görüyor musun yine şansım yok. Bu akşam Almanya’ya gitmem gerekiyor. Sen onu bir tanıdığa ver de bana yine bulursun" dedi. Düşündüm bizim Amerikan hastanesinde Erdoğan Adaş diye bir ortopedist bir arkadaş vardır. Ona telefon ettim " Sana 8 kiloluk bir sinarit versem sevinir misin" dedim. "Şakamı ediyorsun bu akşam Güngörler yemeğe gelecekler" dedi. "Nerede vurdun?" dedi. "Uzun etekte" dedim. O gece Güngör Güvene anlatmış oda inanmamış. "12-13 metrede sinarit olmaz. Ben biliyorum onlar Mercan kayasına dalıyorlar. Çarşamba günü bende gidip onları takip ederim" demiş. Bende hep çarşamba dalardım. O gün birlikte açıldığı balıkçı Kambur Kenan gelip "Bu gün sizin misafiriniziz" demişti. Doktor Güngör Güvenin birde alışkanlığı vardı. Yarım elbise giyerdi. Köpek balığında da daltonizm vardır. Hem siyah hem de hareket eden bir şey görünce saldırır. Bir gün evvelde Pendik’ten Hasan Bravo diye bir balıkçı, akşam ağları toplarken suyun yüzüne çok büyük bir kütle çıkmış. Arkadaşlarına "Sakın ses çıkarmayın, canavar çıktı" demiş. Sonrada dili tutulmuş. O gün bu gündür adamcağız konuşma güçlüğü çeker.
Güngör Güven için öldüğü yere bir lahit bırakmıştık. Arada sırada gidip üstündeki yosunları temizlerdik. Ama artık kimse ilgilenmiyor. Yerini benden başka kimsede bilmiyor.


Giovanni Calich ve Zareh Magar ile röportajı yapan: Çiğdem Özkan
Kaynak: Sualtı Dünyası

zipkinci.com'dan alıntıdır