olaygazetecilik @ hotmail.com

Türkiye’de makam sahibi olmak mevki sahibi olmak çoğunlukla siyaset ekseni üzerinde şekilleniyor, Sosyal hayatta, ticari hayatta istediğiniz kadar başarılı olun bir şekilde siyasi mekanizmaya yakın olmadığınızda bu kazanımların hiçbir anlamı olmuyor.

Siyasette iktidar yolu ile makam mevki sahibi olanlar o aşamadan sonra yakın çevrelerinden başlayarak daha geniş bir çerçevede kendisine o imkanı sağlayanlara vefa borcunu ödeyebilmek adına olağanüstü bir çaba gösteriyorlar.

Yeni kurulan bir organizasyonda iktidarda arslan payı ister istemez o organizasyonu kuranlar paylaşıyor, yazımızın başında da belirttiğimiz gibi genel seçim öncesi başta genel başkanlar ve genel merkezler olmak üzere partinin karar vericileri “-Seçimde milletvekili sıralamasına yazılması gerekenler partimizin kurucularıdır çünkü en zor zamanda onlar vardı” fikrinde birleşiyorlar.

Seçim sonrası parti iktidara gelmişse yada en azında TBMM’de ağırlık sağlayabilecek sayıda bir milletvekili kazanabilmişse sonrasında yapılacak ilk genel kurulda partinin başta genel başkan yardımcılıkları olmak üzere yönetim mekanizmasının çok büyük çoğunlukları bu isimlerden oluşur.

Türkiye’nin Ankara dahil tüm il ve ilçe merkezleri sabah uykudan uyanır uyanmaz sempatizanı oldukları siyasi partilerin alacağı kararlar çerçevesinde hayata bakar onların söyledikleri ile kendilerine bir yol açmaya çalışırlar.

Gün gelir partilerin genel merkezlerinde görev yapan bu kudretli yöneticilere “-Sizinle belli bir dönem yola devam ettik, ancak diğer arkadaşlarımızında bu tür görevlere ihtiyacı var sizi biraz dinlendirelim” dedikleri an kızılca kıyamet kopuyor, işler bir anda olumsuzluklar ile anılmaya başlıyor.

O andan sonra görevden ayrılan siyasetçi elinden oyuncağı alınmış bir çocuk gibi akla hayale gelmeyen konuşmalar yapıyor hatır gönül demeden söylenmemesi gerekenleri ortaya saçmaktan geri durmuyor.

Bu durum hemen her siyasi partide mevcut, İktidar partisinde daha az görülen bu durum muhalefet partilerinde en üst seviyede hayata geçiyor.

Hal böyle olunca taraflar “-acaba sırrımızı kime söylemeliyiz, derdimizi kiminle paylaşmalıyız.?” sorusunu yüzlerce kez tekrarlayıp duruyorlar.

Türkiye’deki siyasi partilerin genel sıkıntısı asında budur, kerameti kendisinde gören partide kendisinden başka hiç kimseye hayat hakkı tanımayan, “-Bendeki akıl bilgi ve tecrübe başka hiç kimsede yok” diye düşünenler yüzünden samimiyet diye bir şey kalmıyor.

O saatten sonra elinden oyuncağı alındığı için veryansın eden olmayan işleri olmuş gibi yansıtanların siyasi hayatları da dostlukları da bir daha düzelmemek üzere bozuluyor.

Etrafınızda bu güvenilmez siyasetçileri gördüğünüzde yapacağınız tek iş anında yolunuzu değiştirmek oluyor.

Galiba tek çıkar yolda bu.